➡️ Sultan HIDIR efsanesi 💕 24 Ara 2021 by uludergah SULTAN HIDIR EFSÂNESİ.💕Günümüzde Tünceli -Pertek ilçesine bağlı Dorutay (Zeve) köyü yöresinde yaşlı bir zat yaşarmış. O dönemlerde bu yörenin yönetimini elinde bulunduran Sultan Alâeddin, ordusuyla birlikte buraların denetimini yaparken gün akşam olur. Gün akşam olunca Dorutay köyü yakınlarında yer alan ve Sultan Gölü olarak anılan mevkide geceyi geçirmeye karar verilir. Çadırlar kurulur, yerleşim için gerekli hazırlıklara başlanır. Tam da bu sırada gözcülerden biri yanına geldiği Sultan Alâeddin’e; “Sultanım şu ileride içinde bir ışık huzmesi bulunan çadır türü bir şey var” der. Sultan Alâeddin de; “Gidin bakın bakalım, içinde birileri yaşıyor mu yaşamıyor mu? Araştırın sonra bana bilgi verin” diyerek iki atlı askeri çadırın bulunduğu yere gönderir. Çadırın bulunduğu yere gelen askerler, eski bir çadırın içinde yaşlı bir zattan başka kimsenin bulunmadığını görürler.Çadırın içine giren askerler:-İhtiyar kimsin sen, burada ne işin var? diye sorarlar.İhtiyar:-Gördüğünüz gibi bir ben-i Adem’im, adım Sultan Hıdır’dır. Sizin de gördüğünüz gibi bir toprak güvecim, bir seccadem, bir atım ve ona yedirmek için bir miktar da arpam var, der.Askerler:-Biz Sultan Alâeddin’in askerleriyiz. Sultanımız seninle görüşmek istiyor. Seni sultanımıza götürmeye geldik. Bizimle gelmek ister misin? DerlerBunun üzerine ihtiyar:– Buralara kadar zahmet edip gelen sultanınıza söyleyin, buyursun misafirim olsun. Fakirhanemize şeref versin, der.Askerler:-İyi ama fâkirhanenize şeref vermesini istediğiniz kişi koca bir sultan. Yanında bir hayli vezir, veziriazam ve kumandanları vardır. Bunları oturtabilecek bir yerin bile yok. Kaldı ki koca ordu, gelince ekmek ister, aş ister sizden. Bunları ağırlayabilir misin? Gördüğümüz kadarıyla bu mümkün değil. En iyisi biz, seni Sultan’ın huzuruna götürelim, derler. İhtiyar:-Tanrı misafiri umduğunu değil bulduğunu yer. Yüce Allah’ın izniyle mahcup olmayız. Buyursunlar gelsinler, diyerek Sultan’ı çadırına davet eder.Bunun üzerine geri dönen askerler, durumu Sultan Alâeddin Keykubad’a arz ederek, ihtiyarla aralarında geçen konuşmaları aynen Alâeddin Keykubad’a aktarırlar. Bu ihtiyarı merak eden Sultan, ertesi gün yanındaki erkânla birlikte ihtiyarı ziyarete gider. Çadıra gelir gelmez ihtiyar, nezaketle selâmladığı Sultan’ın altına seccadesini serer. Her gelen bu seccadeye oturduğu halde seccadenin bir kenarı boş kalır. Hayretler içinde kalan ve hayretini gizlemeyen Sultan Alâeddin, duruma bir açıklık getirmek ister ve seccadede oturan tüm vezir, kumandan ve askerlerini; Ayağa kalk komutuyla ayağa kaldırır. Herkes ayağa kalkar. Sultan bakar ki yerde küçücük bir seccade var. Sonra “Otur.” emrini verir. Bu komutla herkes oturur. Bakar ki yerde oturan kimse yok, herkes seccadenin üzerinde oturmuş. Hayretler içinde kalsa da sesini çıkarmamayı ve sonucu beklemeyi yeğler.Bir müddet sonra yaşlı adam, içerisinde bir miktar aşın bulunduğu topraktan yapılma güvecini Sultan Alâeddin’in önüne bırakır.Önüne konan güvecin içindeki aşı gözden geçiren Sultan:-Baba erenler, bunu hangimiz yiyeceğiz? diye sorar.İhtiyar: -‘Sultanım Besmele ile yemeye başlayın. İnşallah hepinize yetecek kadar aş vardır.’ diye cevap verir. Sultan Alâeddin ve yanındakiler yemeği yemeye başlarlar. Küçük güvecin içerisindeki yemek bütün askerler tarafından yenir. Herkesin karnı doymasına rağmen küçük güvecin içerisindeki yemek bir türlü bitmek bilmez.Bu arada İhtiyar, çadırın ortasında bulunan direkte asılı olan dağarcık (tabaklanmış kuzu ya da oğlak derisi)’ın içinde bulunan arpadan atlara dağıtmaya başlar. Atların tamamına verildiği halde dağarcıktaki arpanın bir türlü eksilmediğine tanık olunur.Sultan Alâeddin, ermiş ve keramet sahibi olduğuna inandığı bu zat’a:-‘Sen, bir ihtiyar olarak burada yalnız başına zor yaşarsın. Ben, askerlerimin içerisinden akıllı, dürüst, itaatkâr birkaç asker vereceğim. Bunlar, ölünceye kadar senin emrinde ve hizmetinde olacaklar’ diyerek 3 asker ile birlikte bulunduğu bölgeyi de vakıf olarak kendisine bıraktıktan sonra vedalaşarak oradan ayrılır. Rivayet olunur ki Sultan Alâeddin tarafından bırakılan Resul, Munzur ve Delil adlı üç asker, yaşı bir hayli ilerlemiş Sultan Hıdır’ın ölümüne değin ona hürmet ve itaatte kusur etmezler. Günün birinde vadesi yeten Sultan Hıdır ölür. Öldüğünde eski adı Zeve olan Dorutay köyünün güneyinde ve alt yanında Fakirlik adıyla anılan mevkiye defnedilir.Rivayet odur ki; Sultan Hıdır’ın defnedildiği bu yer, köylülerce temiz tutulmadığı gibi gübreler döküldüğü ve hayvanların yatak yeri olarak kullanıldığı için bir süre sonra bir Cuma gecesinin sabahında bir bakarlar ki oradaki mezar, eski adı Zeve olan günümüzdeki Dorutay köyünün orta yerinde bulunan yüksekçe bir tepenin üzerindeki ulu bir ağacın altını mekân olarak seçmiştir. Bir süre sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad tarafından günümüzde hâlâ ayakta bulunan türbesi inşa edilmiştir.Mehmet KORKMAZ Emekli Eğitimci, Şair, Araştırmacı YazarKAYNAK: (“DEYLEM’DEN DERSİM’E DERSİMLİLER” –Mehmet KORKMAZ)AZ YİYECEKLE ÇOK KİŞİYİ DOYURMAK YA DA ……..YİYECEKLERİN HİÇ TÜKENMEMESİ…….Yöre Aleviliği içerisinde varlığı tespit edilen bir diğer menkıbevi ögeyi de az yiyecekle çok kişiyi doyurma ya da var olan yiyeceklerin hiç tükenmemesi konulu inanç oluşturur. Sultan Hıdır’a (Üryan Hıdır-Hızır) atfedilen bir menkıbenin, bu yönde bir anlatıya sahip olduğu bilinmektedir. Hikâyeye göre, kendisini ziyarete gelen Sultan Alaeddin ve beraberindeki askerleri ağırlayan Sultan Hıdır, onları hiç eksilmeyen bir güveç dolusu yemekle ağırladığı gibi, atları için verdiği arpanın da hiç tükenmediği anlatılmaktadır. Benzer muhtevaya sahip hikâyeler #Kalmem_Sır #Seyyid_Kalmem, #Seyyid_Gabani ve #Şıh_Hüsamettin_Asel’i için de anlatılmaktadır (Danık, 2006: 87-91: Dulkadir, 2012: 57).…….Bitmeyen yiyeceklerle ilgili benzeri menkıbelere Alevi ve Bektaşi geleneğinde de sıkça rastlanmaktadır. Bunlar arasında, “Hacı Bektaş’a atfedilen kerametler arasında bulunan, içinde az yağ bulunan bir kupu ağzına kadar yağla doldurtması ve bir avuç unla kırk gün ekmek pişirtmesi (Gölpınarlı,1995: 24,35); Abdal Musa’nın ufak bir kazandaki yemekle bircok askeri doyurması (Güzel, 1999b: 148); Kaygusuz Abdal ve muhitindeki kırk kişinin bir keşküldeki bal ve yağı kırk gün boyunca yemeleri (Güzel, 1999a: 113); Hacim Sultan’ın beraberinde Horasan’dan getirdiği sofradaki yiyeceklerin kırk yıl bitmemesi (Uşaklı Ali İbni Hacı Mustafa, 1993: 73); Demir Baba’nın deldiği taştaki suyun eksilmeyerek, akması (Noyan, 1976: 128); Muhyiddin Baba’nın küçük bir tastaki yemekle birçok işçiyi doyurması (Danık, 2006: 80- 81); Şeyh Ahmet’in padişah ve askerlerine pişirdiği bir kazandaki yemeklerle birlikte, atlarına verdiği arpanın da bitmemesi (Danık, 1996: 81); Seyyid Veli Baba’nın Mustafa Zor Paşa’nın askerlerini eksilmeyen bir güveç bulgur pilavı ve atlarını da bir torba saman ile bir tas arpayla doyurması (Danık, 2006: 83-84)” bilinen örnekler arasında gelmektedir. Ayrıca, Alevi ve Bektaşi geleneği içerisinde önemli bir değer atfedilen Ahmet Yesevi’nin de genç yaşta gösterdiği bir keramet ile bir ekmeği binlerce kişiye paylaştırdığından söz edilmektedir (Köprülü, 2012: 60).…….Bütün bu örneklerin yanı sıra özellikle de Kızılbaş/Alevi inancındaki rolü göz ardı edilemeyecek kadar önemli olan cem törenine bu âlem ile zamanın ötesinde kaynaklık ettiği düşünülen Kırklar Cemi’ndeki (Melikoff, 2011: 24-25) bir hadisenin, bu bolum altında ifade ettiğimiz keramet ögesiyle yakın bir ilişkisinin olduğunu düşünmekteyiz. Hatta ve hatta söz konusu bu unsurun, gelenek içerisinde sıklıkla başvurulan bu tur anlatılara (az yiyeceklerle çok kişiyi doyurma ya da yiyeceklerin hiç tükenmemesi) kaynaklık ettiği bile düşünülebilir. ALINTIPİR ÜRYAN HIZIRİnsan var edilmiş dört anasırdanHer şey sana ayan Pir Üryan HIZIR.Hiçbir şey yok iken var olmuş sırdanHer şey sana ayan Pir Üryan HIZIR.Her şey sana ayan Pir Sultan HIDIR.Kendince yaşarken münezzeh hayatSana mihman geldi, Sultan KeykubatFark etmiş sendeki cevheri hey hatHer şey sana ayan Pir Üryan HIZIR.Her şey sana ayan Pir Sultan HIDIR.Hakk sana nȗr vermiş kendi nȗr’undanİkrar verdin, geçtin Mansur dârı’ndanYol uğruna geçtin küll-î varındanHer şey sana ayan Pir Üryan HIZIR.Her şey sana ayan Pir Sultan HIDIR.Gül cemalin benden eyleme duldaKulağım sestedir, gözlerim yoldaKapına gelmişim kusurum eldeHer şey sana ayan Pir Üryan HIZIR.Her şey sana ayan Pir Sultan HIDIR.Bu can bir katredir ummanım sensinDertli gönlüm gemi, dümenim sensinDöşümde yara çok dermanım sensinHer şey sana ayan Pir Üryan HIZIR.Her şey sana ayan Pir Sultan HIDIR.Benim Pir’im sensin, niyâzım sanaSinemdeki dertler muhtaç dermanaSen var iken mihnet etmem sultanaHer şey sana ayan Pir Üryan HIZIR.Her şey sana ayan Pir Sultan HIDIR.Üç günlük dünyada mihman göründümPakladım özümü, kem’den arındımDostlar meclisinde erkân büründümHer şey sana ayan Pir Üryan HIZIR.Her şey sana ayan Pir Sultan HIDIR.Hayrani bağlanmış sana özündeHakikat gizlidir her bir sözündeYanar ciğerlerim sevda közündeHer şey sana ayan Pir Üryan HIZIR.Her şey sana ayan Pir Sultan HIDIR. FacebookTwitterTumblrPinterestBeğen Yükleniyor... İlgili